30 Aralık 2006 Cumartesi

Umduğumuzu bulamıyoruz her zaman, üzüntümüz hep bu yüzden.Kızmıyoruz kimseye, en az diğerleri kadar kirlendik çünkü.Huzur tam arkanızda dese biri,dönün dese dönmeye dermanımız yok.Yalın ayak toprağa basmak gibisin yine de,hiçbir şeye benzetemediğim.

6 Aralık 2006 Çarşamba

Bir tür iç savaş benimki ve yazmadığım her harf,her kelime ölü birer asker.

6 Kasım 2006 Pazartesi

Akşama kadar izlediğim şu ekrandan kafamı kaldırıp bakıyorum etrafa ben de bazen.Sanıldığı kadar kayıtsız değilim.Ben de çevremde neler olduğuna bakıyor diğer insanlar gibi bir fikir edinmeye çalışıyorum.Olan bitenin benim asosyal oluşumla bir ilgisi yok.Bu benim kendimi ifade etme biçimim sadece.Hepimizin dinlenmeye değer güzel hikayeleri vardır.Bazılarımız bunları anlatma yahut dinleme noktasında yeteneksizdir,bazılarımız da daha kendine anlatırken sıkılır hikayesinden.Durumum aşağı yukarı bu,buna rağmen beni besleyen de bu.

31 Ekim 2006 Salı

Düşünün henüz yaşınız iki,elinizde bir örgü şişi var ve onu prize sokmakla sokmamak arasında bir seçim yapmanız gerek.Buna benzer bir seçim yaptım bugün işimle ilgili ,sanırım şişi prize sokmaya benzer bir karar vermiş oldum.Görüyorum ki seçim yapmayı öğrendikçe seçim yapmamızı daha da zorlaştıran doğal bir sistem var.Formüle edilemeyen,hepimiz için farklı işleyen,aynı girdilerle kişiye göre farklı çıktılar üreten bir sistem.

3 Ekim 2006 Salı

Öğretmen ödev vermişti,olay bilindik herkes tahtaya kalkıp konusunu sınıfa karşı anlatacak.Benim konum ay tutulmasıydı ve üç beş satırlık bir konuydu.Reytingi düşük bir konu olduğu için dergiyi hazılayan kurul pek önemsememişti konuyu sanırım.Neyse ertesi gün kalktım anlattım ay tutulmasını,daha doğrusu ezberden okudum.Sonra öğretmen sınıfa sorusu olan var mı diye sordu,sadece sormuş olmak için.İlkokul öğrencilerine has o gerizekalı refleks ile sınıfın yarısı parmaklar havada sıralardan yerlere döküldü.Birkaç tanesi söz alıp aynı sorunun farklı varyasyonlarını sordu.Bende hepsine ezberlediğim üç beş satırı tekrar tekrar okuyarak cevap verdim.Onlar soru sormuş olmak için sormuş ,bende cevap vermiş olmak için cevap vermiştim.Öğretmen de konu işlenmiş olsun diye işlettirmişti.Konuyu anlatacağıma tahtaya kalkıp sübhaneke okusam kimse farketmeyecekti aslında.Farketsede kimse birşey yapmayacaktı zaten, henüz dokuz yaşındaydım ve en az diğerleri kadar gerizekalıydım.Türkçem orta,matematiğim geçerdi.

29 Eylül 2006 Cuma

Metroda,otobüste kitap okuyormuş gibi yaptığınızı görüyorum.Kimseyle gözgöze gelmemek,kimseyle muhatap olmamak için.Kitaplar da tuğla gibi ve haklısınız,hayat gitgide zorlaşıyor.

18 Eylül 2006 Pazartesi

Enteresan birşeyden bahsedecektim ama dikkatim dağıldı.Dışarda sağanak bastırdı şimdi,bardaktan boşalırcasına yağıyor yağmur.Ama ben bu satırı yazana kadar hızı kesildi.Çok feci şimşek çakıyordu az evvel de ama sesi bir hayli geç duyuluyordu.Hız farkından kaynaklanan gecikmeden daha geç,bir anormallik seziyorum ama neyse.Tamda sigarayı bırakmaya karar vermişken bu yağmur iyi olmadı.Büyük keyiftir çünkü yağmurlu havalarda sigara benim için,karlı havalarda ise kesinlikle aklın baştan gitmesidir.Masaüstündeki kısayollar gibidir,fazla yormadan güzel şeyleri hatırlatan.

7 Eylül 2006 Perşembe

Yarım kalan bir sürü şey var,bundan sonra da olacak.Uyumama mani olan beni bunaltan şeyler, dışarıdakiler,olan bitenler.Yetişemediğim,parçası olamadığım bu koca dünyaya karşı duyduğum suçluluk duygusunun sebebi bu.Tesadüflere inanmayışım hep bu yüzden,birkaç kişi dışında kimseyle iletişim kuramayışım da.Onların bir parçasıyım,onlarda benim.Karşılaşmanın bir anlamı var,gittiğimiz yerin ve şu an bulunduğumuz noktanın.

18 Ağustos 2006 Cuma

Markette gezerken konserve kutularını görünce "Aahaaaa!" dedim.Şahane birşey,sadece ısıtıyorsun ve servis yapıyorsun.Bulaşık yok,ocak başında kan ter içinde yemekle uğraşmak yok.Dahası berbat olan ve seyrettikçe insanın moralini bozan mutfağın o görüntüsü yok.Evin diğer sefil sakinlerinide ikna ettim,yemek sorunu bir süreliğine çözülmüş oldu.En azından vakit kazanmış olduk,bu arada yeni alternatifler arayabiliriz.Ulan hayat ne zor be,miden mi var derdin var haa.

4 Ağustos 2006 Cuma

Herkes küçük mucizesinin gerçekleşmesini bekler, ama bu dünyada mucizelere yer yoktur.Mucizeler hakedenler için çok eskiden gerçekleşmiştir çünkü, hadi gerçekleşti diyelim beklendiği gibi olmaz eminim.Hayal kırıklığına uğrarız lan,umutlarımız suya düşer.Rahat mı batar bize bilmem,kırılacak hayalleri olmayan insanlar da vardır çünkü.Bir yudum temiz su için,bir avuç pirinç için herşeyini verebilecek hiçbir şeyi olmayan insanlar da vardır.Hayata dört elle sarılmayın boşadır, dünya yalandır.Yalancının önde gidenidir.

10 Temmuz 2006 Pazartesi

Beynimin en aktif olduğu zamanın,uykuya en yakın olduğum zaman olduğunu farkettim.Uykuya olan direncimi bu şekilde açıklayabilirim.Bu durumda gündüz yaşadığım konsantrasyon eksikliği ve durgunluk ise geceden kalma yorgunluğumun eseri oluyor.

Bitkisel normal bir insan.Çok sık yalnız kalmaya ihtiyacı oluyorsa bu hep zamanı iyi
kullanamamasından.

23 Haziran 2006 Cuma

Hesap makinesiyle leblebi yazılabildiğini yıllar önce öğrenmiştim,ne kadar ilginç gelmişti o zamanlar.Günlerce üzerinde çalışmış başka kombinasyonlar oluşturmayı denemiştim.Tam işten çıkmak üzereyken patlakveren sorunu çözmeye çalışırken hiçbir şeyin o kadarda ilginç olmadığını birkez daha farkettim.Herşey olağan bu dünyada,şaşırmıyorum.Bağlantıları kuramıyorum,ilişkilendiremiyorum.Saçmasapan bişey.

2 Haziran 2006 Cuma

Uzandığım yerde uyursam kaldırmayın beni diyorum.Üstüme birşey örtün yastıkta istemiyorum.Yatağa giderken bütün tadı kaçıyor insanın.Sıkıldım aynı yerde uyumaktan hem,eski kırmızı üçlü koltukta uyusam bir akşam,bir akşamda odamdaki koltukta olabilir mesela.Üçlü koltuk diyorum ben,siz anlayın üç kişi otursun diye tasarlanan koltuk yani.Ama yok,validem çok diktatör ve asker gibi disiplinli.Yemek masasında sinirlenirse kafamıza kaşıkla vurma tehditleride savuruyor arada ama ileri gittiği görülmedi henüz.Bazı kurallar zorlasanda değişmiyor işte.Ben tam bunları mırıldanırken,sızmak üzere olduğum koltuktan kaldırılıyorum.Bu arada yatağıma yatmam gerektiğide ayrıca hatırlatılıyor.Vazgeçtim,bilgisayarıma doğru ilerliyorum arkamdan annem sesleniyor.Çok uykun vardı hani,uyuyordun,şimdi nereye gidiyorsun?.Hayır,uyumuyordum.Ben hiç uyumam.
"Çok beklettim mi ? Yooo,bende yeni gelmiştim zaten" gibi birşey bu.

28 Mayıs 2006 Pazar

Sabah 07:30 suları fırladım yataktan işe geç kaldım diye.Koşturmaya başladım evin içinde telefon elimde,kimi arayacaksam artık.İnsanlar genelde gömleğini arar,çorabını giymeye çalışır.Tuhaflık bende ki mutfağa koştum ,tam buzdolabının yanına vardığımda haftasonu olduğunu hatırladım,iple çektiğim dört gözle beklediğim.İşini çok seven işkolik biri değilim, kafamda mesaiyi bitirememişim demek ki.
Bir cumartesi sabahı,elimde beslenme çantası okula gittiğimi bilirim,validem sağolsun.Nasıl bir telaşla uyandırmışsa artık beni uykudan,bana bile unutturmuş cumartesi olduğunu.Bu hal kalıtımsal bizde,nesilden nesile aktarıyoruz.Bunlar bir yana burda asıl mevzu,kafanın darmadağınık olduğu anlarda neden buzdolabına koştuğum.

20 Mayıs 2006 Cumartesi

Akşamları eve geldiğinde aç olmadığın halde ,neden ilk önce buzdolabını kontrol ediyorsun.Çok uykum var dediğin halde,neden uyumuyorsun.Kendi kendinle süreli konuşup kavga ettiğin halde,neden bu kadar suskun ve sakinsin.Söyleyecek çok şeyin olduğu halde,neden iki lafı bir araya getiremiyorsun.Kabuğuna çekil,içine kapan.Tavşan ipi göğüsledi çoktan!

12 Mayıs 2006 Cuma

Eğer yazın bir tadı varsa kesinlikle cacığın tadına benziyor olmalı.

2 Mayıs 2006 Salı

Belki hakkında konuşacak kadar şey hatırlamadıklarından,belki de sana dair anlatılanların hakkında konuşulacak kadar detaylı olmayışından.Tam söylenecekken unutulan şeyler gibi "Ben birşey daha söyleyecektim ama... Neyse unuttum" denilip geçileceksin.

Sen güzel bir rüyasın,uyanmadan az önce unutulan.

15 Nisan 2006 Cumartesi

Sürekli gözlükle görmeye alıştığı birini gözlüksüz görünce nasıl bir an afallıyorsa insan,işte öyle bir şaşkınlık hali içindeyim.Sanki başka biri,sesi,fiziği,tavrı aynı ama başka biri gibi.Anlatmak istediğim biri değil,genel bir ruh hali.Tam olarak açıklayamadığım şeyleri,başka bir şeye benzeterek açıklama huyum böyle saçma sapan şeyler söylemeye iter beni.Diyeceğim o ki, bana göre süt,onlara göre çikolata.

6 Nisan 2006 Perşembe

Aslında en gerideki hatıradan başlayarak silinmesi gereken hafıza,en sondan başlamak üzere yavaş yavaş yok ediyor kendini.İki,üç yaşlarıma ait çok fazla şey var gözümün önünde, Ankara'yı hatırlıyorum mesela.Yenimahalle'de çamuru hiç kurumayan sokağı,kumbarayı balkondan atışımı,Gençlik Parkı'nda beyaz balonu elimden kaçırışımı,kayıkları,kardeşimin eve ilk getirilişini,beyaz Serçe marka arabadan inişlerini,çatıda ekmek yapan komşuları ve daha bir sürü şeyi.Belkide normal bişey,ben abartıyorum.Buna rağmen son bir kaç yıla dönüp bakarsam neredeyse hiçbirşey kalmamış olması çok tuhaf.Hatıra oluşturamıyorum ben,bugün olanı iki gün sonraya taşıyamıyorum.Ne zaman anlatmaya başlasam olay bambaşka bişey olarak çıkıyor.Bu durum arkadaş ortamında bir numaralı eğlence kaynağımız.Ben anlatıyorum,onlar gülüyor.

Bu yüzüncü not ve gördüm ki pek azı birşeylerde bahsediyor.Tek uzmanlık alanı kendisi olan birinin yüz yazıdır can çekişmesini ve hatırlamadığı suni anılarını okuyorsunuz.

5 Nisan 2006 Çarşamba

Çok yoruldum.Söylemek istediğim bu kadar basit bişey.Niye yapıyorsam bunca şeyi artık,bilmek istemiyorum.Hayal etmeyi de unuttum,arada hatırlardım.Hatırımda tutmaya çalışırdım,uyumadan az önce.Hissetmiyorum da artık,hissizim.Ruhunu alçıya aldırdım.Yoruldum,hemde çok.

23 Mart 2006 Perşembe

Sabahları kendime küs uyanırım,bu yüzdendir ki ilk birkaç saat tek kelime çıkmaz ağzımdan.Aynadan bana bakan,traş olmayı bekleyen,saçları dağılmış,karnı aç,gözleri şiş,için için uyuyan bir adama ne söyleyebilirsiniz ki ?

14 Mart 2006 Salı

Hani bazen birisi bişey sorar da o an ne dediğini anlamazsınız. -Ne ? dediğiniz an sorulanın ne olduğunu anladığınız andır.Hatta cevabı bile o an vermeye başlarsınız ki karşı tarafında soruyu tekrar sorduğu anda aynı andır.İşte hayatta böyle bir an,bir an kocaman bir hayat.

6 Mart 2006 Pazartesi

Arada gözüm takılmıyor da değil hani ,yalan yok.Pek televizyon seyretmediğim halde sırlı,gizemli programları pür dikkat izlerken buluyorum bazen kendimi.Hiç kasmadan anlaşılabilen basit konuların işlenmesi,kötünün alabildiğine kötü ,iyininde bir o kadar iyi olması büyük paya sahip sanırım bu durumda.Kim kötü,kim iyi kararsız kalmıyorsunuz.Yani Altıncı His'de ki,The Others'da ki gibi "Şşş bi dakkaaa noluyo lan..." demeden,şaşırmadan izlenebiliyor çünki.Ha birde ilahi adalet mutlaka yerini buluyor ya sonunda,işte orasına bitiyorum.Keşke hayatta da böyle olsa, ben de sık sık meşe odununu kaptığım gibi dalmasam kalabalıklara...

2 Mart 2006 Perşembe

Dün gece uyumaya çalışırken Kenan Işık geldi,kafamın içinde "Kim 500bin ister?'i sundu.Kimliği henüz belirlenemeyen bir kadınla,yarışmaya başlamadan önce yapılan heyecan yatıştırma sohbetini yapıyorlardı.

-Eşiniz sanırım.
-Yok kuzenim O.
-A öyle mi? Sizde hoş geldiniz.
-Hoşbulduk.
-Siz ne işle uğraşıyorsunuz.
-Fenni sünnetçiyim efendim.
-Ah ne güzel...

şeklinde konuşup duruyorlardı.Hayır,hayır uyumuyordum.Uyanıktım,bu bana hep olur normal birşey yani.Neyse muhabbet git gide uzamaya başlayınca uyumakta zorlandım tabi.Offf,Puff,sağ,sol dönerken sustular.Bu kezde yine kimliği belirsiz iki adam,ne olduğunu anlayamadığım meslekleri hakkında bana birşeyler anlatıyorlardı.Sadece kendi aralarında konuşmuyorlar,bana da arada sorular yönelttikleri olur.İnteraktif bir durumda var yani ortada.Görüyorsunuz işte günde dört saat uykum var,onunda tadı yok.

22 Şubat 2006 Çarşamba

Sabah uyandığımda sağ kolum uyumaya devam ediyordu.Yatağın içine oturdum bir süre,uyansın diye bekledim.Baktım hiç oralı değil dürtükledim biraz.Cevap vermeyince telaşlandım,öldü falan sandım.Yanıma alıp lavaboya götürdüm,soğuk suyu görünce uyandı.Bazı sabahlar böyle oluyor işte...

15 Şubat 2006 Çarşamba

Saat geç olmuştu, etrafta hala ellerinde buketlerle gezen insanlar görülebiliyordu.Karda yağıyordu üstelik,kulaklıkta güzel bir şarkı vardı.3 saatlik uyku ile günü deviren bünye yak bir sigara daha deyivermişti.(SİGARA İÇENLER GENÇ YAŞTA ÖLÜR)Yürüdüm,yürüdüm."Gün bitti bitkisel" dedim,yürüdüm.Bir an arkamdan benimle aynı tempoda yürüyen birinin olduğunu önüme düşen gölgesinden farkettim.Yavaşladım ,yavaşladı.Dönüp bakacak oldum,bakmadım.Yürüdüm gölgesini seyrederek.Benim gölgemmiş meğer.
Acıyorum kendime ama neyseki uyumak için fazladan 1 saatin var.Tatlı rüyalar...

9 Şubat 2006 Perşembe

Cebinde çakısı,çekeceği,anti-em'i,çengelli iğnesi hiç eksik olmayan bir adamdır benim dedem.Eski adamdır,öyle derler oralarda.Dünya ilgi alanı dışındadır,çiftçi olmasından ötürü biraz ağaçla,otla,toprakla ilgilenir o kadar.O da yazdan yaza.Eskiden süpürge satardı pazarlarda,hani şu el süpürgeleri varya onlardan.Satmıyor artık yaşı ilerledi,teknoloji çok gelişti.(Artık Arzum Onan var,onun vızırvızırı var)Lakabıda oradan gelir,pek sık kullanılmasada.Bu lakab yazları yanına gittiğimde "sen kimlerdensin delikanlı ?" sorusuna en net cevaptır.Onu herkes tanır,eski adamları herkes bilir. İstanbul'a gelir arada, sıkılır sıkılır döner.
İşte dedemin olmayan hayat felsefesini bu ziyaretlerinden birinde farkettim.Yine sıkılmıştı hava almak için dışarı çıkmıştık,çok kalabalık bir caddede kaldırımın en yavaş yürüyen ikilisiydik.Moralim bozuktu,canım hatırlamadığım bir şey yüzünden sıkılmıştı.Hiç konuşmadan yürüyorduk.Kara kara düşünüyordum.Pekte konuşmaya niyetim yoktu ki "İncirler dombalak vermiştir" dedi dedem.( İncirin olmadan önceki en küçük halinden bahsediyor.İncire incir dombalağı diyorlar oralarda,komik aslında )Bu hengamenin ortasında bu çetrefilli hadiselerin içinde incirin ne önemi vardı anlamamıştım tabi. "Ne inciri dede ya" dedim sadece.Konuşmadan yürümeye devam ettik.Dedemin o günlerde tek merak ettiği şey bahçesindeki bir kaç tane incir ağacının dombalak verip veremediğiydi.Üstelik takma dişleri yüzünden incir yiyemezken.Onun doğası bu dünyayı biryerlerde bırakıp,sadece yiyemediğin incirleri merak etmek.Önemsemek.Herşey bundan ibaret.Daha yeni yeni anlıyorum.Kesinlikle incirler daha önemli...

31 Ocak 2006 Salı

Yazacak kadar ilginç bir hayat sürmediğimi itiraf etmem gerekiyor galiba,kasmanın alemi yok.Herşey olağan benim hayatımda,fazlasıyla doğal.Bilmiyorum,olağan sandığım şeyi yaşıyorda olabilirim.Rüya görürken rüya gördüğümüzü anlayamayız çoğu zaman,bazen" kesin rüya lan bu" dediğimizde oluyordur ama o sayılmaz.Bu başka birşey,karabasan gibi.Cips yerken kendi kendini duyamamak gibi ...

18 Ocak 2006 Çarşamba

Cevaplar git gide kısalıyor,yazılanlar ne kadar uzun olursa olsun karşılıklar hep kısa.Sebebini arayacak kadar uzun düşünemiyor,hiç birşey yaparken buluyorum kendimi.Olur olmaz şeylerden işkillenip,bolbol kuruntu yapıyorum.Paranoyak değilim, sadece kafamı bulandıran beni zehirleyen birşeyler var.Beynimi yıkatırsam belki kurtulurum diyorum.

6 Ocak 2006 Cuma

Sabah telefonun alarmını 15 dakika ileri alıyorum diye saati 15 dakika ileri almışım.Servisi kaçırmamak için evden bir çıkışım vardı ki ne ben yazayım,ne siz okuyun.Birde servis şoförünü fırçalıyorum,nerdesin lan sen diye.Adam ,abi saat daha 6buçuk niye bu kadar erken çıktın demesin mi? abondone oldum tabi.Evin saatine bakmayı akıl edemeyişim,okunan sabah ezanından işkillenmeyişim ayrı tartışma konuları onlara girmeyelim.